Büyümek... Ve büyümek zorunda kalmak.
Çok küçük bir fark var gibi, ama aslında devasal. Biri, fiilin kendisi. Bir anlam yüklenmemiş. Yaş, olgunluk, sorumluluk gibi şeyleri çağrıştırıyor. Ötekiyse, hızlandırılmış, zorla olan ve acıyı çağrıştırıyor bana.
Acıya acıya.
Büyümek. Ağlayarak. Olgunlaşmak, sorgulamak, kabullenmek, doğrulmak, güçlenmek ve yürümek.
“Yaşlanmak” şu an için hislerimi daha doğru açıklıyor bana göre, ama annem buna “büyüyorsun kızım” diyor. “Olgunlaşıyorsun ve hepsi geçecek. Herşey güzel olacak. Büyümek zorunda olduğun için üzgünüm.”
Ben de çok üzgünüm anne.
Büyümek, şu an benim için, en yakın arkadaşınla cenazeden cenazeye görüşmek demek.
En zayıf, güçsüz anlarda gelen darbeler. Arka arkaya gelen darbeler.
“Çok mutluyum, çok şükür”, dediğin anda, tokadın en babasını yemek. Seni yerle bir edecek birşeyin hemen kapının köşesinde beklemesi, her an göz kırpması.
Dostlarla, mutlu sohbetler, alışverişler, gezmeler ve kahkahalar için buluşmaktansa, teselli, destek ve zor günlerde daha sık bir araya gelir olmak.
Acıya acıya büyümek. Sanki kalıbım darmış da, içimden kocaman birşey gelişmeye ve kurtulmaya çalışıyormuş gibi bir his. “Hayır”, diyorum, “n’olur kal olduğun yerde”. Ama sığmıyor.
Biliyorum.
Büyüyeceğim ve hepsi geçecek.
Ama şu an sadece acıyorum.
August 5, 2013
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
Yaşadığımız her şey insan olmanın bir sonucu, yazdıklarınızın çoğuna hiç şaşırmadım, kendinize iyi bakın.
ReplyDelete