September 26, 2012

TURUNCU

  No comments    
categories: 

Hep araları daha kısa tutayım diyorum kendi kendime, ama bir türlü beceremiyorum. 

Geçtiğimiz sene hayatımın oldukça rahat senelerinden birini geçirmiştim. Çok düzenli çalışma saatlerimden arta kalan vaktimi spor ve keyif için bol keseden dağıtabiliyordum. Fazla konfor ve keyif zaman içinde dürttü tabii beni; "daha çok şey yapabilirsin bu vaktinde" dedim kendime. Ve güzel yaz mevsiminin ardından, kendimi yoğun bir yüksek lisans programına kaydettirmiş buldum. 

Her zaman yapacağımı bildiğim birşeydi yüksek lisans. Sadece yer ve zaman konusunda fikirlerim çok değişikliğe uğradı. Hep yurtdışında yapacağımı düşünürdüm bir defa. Ve belki daha sonraki yıllarda. Ama öğrencilikten o kadar ayrı kalmaya gönlüm el vermedi. Madem başka şeylere vakit yaratabiliyorum dedim, o zaman yüksek lisansı niye erteliyorum!? İşi de bırakmak istemiyorum. E o zaman? Arayıp tarayıp akşam programı bulup, kayıt! Tabii yaşadığım şehir İstanbul olunca, lojistik büyük problem! Okula ayırdığım vakit kadar da trafikle boğuşmaya ayırıyorum. İşin bu kısmı esas zorlayıcı olan. 

Velhasıl, en sevdiğim mevsim olan sonbaharla birlikte, ben de okula başladım! Bir kez daha öğrenci olmak, "hocam" kelimesini kullanmak, sınıfa girmek, öğrenci kartına sahip olmak ve bilimum etkinliklerde öğrenci bileti almak...! Şimdilik çok güzel, çok heyecan verici! Zaman içinde yorgunluktan zombiye dönebilir, şikayet etmekten bir hal olabilirim; o ihtimal hep var. Ama gerçekten bilinçli ve isteyerek öğrenciliğe dönmek çok farklıymış, daha bir kıymetli geldi sanki. 

Aklınızda varsa çok da düşünmeyin; başlayın. Tavsiye olunur!

September 11, 2012

BİR TATLI HUZUR

  2 comments    
categories: 

Bayramlar seyranlar, tatil, okul kaydi vs. derken bir baktim Eylul ortasini bulmusuz neredeyse. Oysa tatil boyu blogda paylasacagim seyleri kafamda kurup duruyordum. Su an neredeyse hicbirini hatirlamamakla birlikte, hayatimda heyecanli ve yogun bir doneme adim atiyor ve bundan sonraki paylasimlarin nasil degisecegini dusunuyorum. Okul + is kombinasyonunun yogun temposundan geriye kalan vakitleri aynen onceden oldugu gibi dolu dolu, bol gezmeli ve kesifli gecirmeyi planliyorum!

Tatilden kisa notlar:
*Bodrum her seneki gibi mukemmel, donusu ise hic mi hic keyifli degildi.
*Turgutreis'teki meshur esnaf lokantasi Ana-Ogul'u deneme firsatim oldu: cesitler ve lezzetler sahaneydi. Favorim kiymali bamya ve limon aromali sekerpare oldu.
*Malesef bu gidisimde de meshur Kismet'e gitme firsatim olmadi, ama en azindan yerini kesfettim. Bir sonraki sefere artik kismetse.


*Bodrum Bale Festivali kapsaminda, Bodrum kalede `Bir Yaz Gecesi Ruyasi`na gittim - ne baleye benziyordu, ne bisey. Ses duzeni gayet vasat, sov ise ondan da kotuydu. Dansa, muzikallere ve baleye bu kadar ilgi duyan biri olarak sovun sonunu zor getirdim ve cok da uzuldum. Gercekten guzel bir sov izleyecegime inanarak gitmistim.

{Gokova Korfezi'ne yukaridan bakis}
{Akyaka aciklari}
*Cesitli tavsiyeler ve duyumlar uzerine, el degmemis sahane kumsallar bulma beklentisiyle Akyaka'ya dogru yola ciktik bir gun.  Aklimizda olan iki yer vardi: Cinar Plaji ve Akbuk Koyu. Bayramin ikinci gunu olmasinin da buyuk etkisi oldugu dusunuyorum, fakat hem Akyaka merkezi, hem de Cinar Plaji (malesef Cinar Plaji'na giden yol, arabamizin ucuruma yuvarlanma endisesiyle yuregimiz agzimizda tamamladigimiz bir yol oldu) macerasindan sonra, hayal kirikligi icinde Bodrum'u birakip onca yolu geldigimize epey uzulduk. Sonradan tanistigimiz kisilerden Akbuk'un cok daha guzel oldugunu ogrendik ama oraya gitmeye sabrimiz kalmamisti. Bir tekne kiralayip aciklarda sakin sakin yuzduk daha sonra, o ayri. Dogasi muthis; ormanlarin ortasinda kalan, agaclarin ve gokyuzunun renklerini kombine edip yansitan tupturkuaz sularda yuzmek nefisti. Fakat kalkip da Bodrum'dan Akyaka'ya gitmeye gerek var miymis derseniz; yokmus.
*Akyaka'ya gitmenin bir avantaji, Gokova Korfezi'nin muthis guzellegine sahit olmak oldu.


*Ikinci avantaji ise: "ormanci" turkusunde sozu gecen bir Belen Kahvesi vardir hani - o Belen Kahvesi'ne gitmek, ona cok yakin Pinarbasi Restorant adinda kocaman bahceli, 800 yillik devasal bir Cinar'i barindiran bir yeri kesfetmek oldu. Hayatimda yedigim enn guzel tereyagli yumurtayi ve bazlamayi orada yedim diyebilirim. Kahvaltiyla yetinmedik, paket yaptirik yanimiza da aldik, o derece. Kesinlikle afiyet oldu.

Tez zamanda yeniden gorusmek dilegiyle, iyi geceler!