December 29, 2012

BAFETTO: BEST PIZZA IN TOWN

  No comments    
categories: 

2012'nin son Cuma'sinda, 4 gunluk tatile baslarken yapilacak en guzel sey guzel bir yemek ve sarapla acilisi yapmakti. Aralik ayinin son gunlerinde olmamiza ragmen havanin 13 derece olmasi sayesinde, Bafetto'nun on terasinda, acik havada oturduk; pizzaya doyduk.
Saskinbakkal'daki yeni kesfimiz olan (Meltem'in onerisiyle) Bafetto, tabelasinda dedigi kadar var: benim uzuun zamandir yedigim en guzel pizzaydi! Sehrin en iyi pizzasi olmasiyla ilgili iddiada malesef bulunamayacagim, cunku cok pizza yiyen biri olmadigim icin kiyaslama yapmam mumkun degil. Fakat Meksika pizzasi gercekten muhtesemdi. Malzemesi bosbol, hamuru incecik, sunumu super. Ev sarabi ise (ben kirmizi denedim) biraz buruk, ama benim icin oldukca superdi! Cok kibar ve hizli hizmeti, guzel muzikleri, sicacik ambiyansi ve super lezzetli pizza ve tatlilari icin tekrar tekrar gitmek icin cok bahanem var!

* Sali aksamlari ladies night'mis - pizza alana yaninda bir kadeh sarap hediye!
* Eve servisleri de mevcut!
   Duyurulur!

http://bafetto.com/

Adres: Bağdat cad. Şaşkınbakkal Mahallesi Ikramiye Blok No 361/a Kadıköy Istanbul 
Telefon: 0216 360 12 07





{Elmali-tarcinli-yulafli tatlilari seviyorsaniz apple crumble'i da denemeniz tavsiye olunur!}

December 25, 2012

PARİS REHBERİ

  No comments    
categories: 

Yaklasik birkac ay once, sevgili arkadasim Meltem, Paris'e gitmeye hazirlanan arkadaslari icin sehirle ilgili temel bilgileri iceren, gidilecek yerleri ozetleyen, turist rehberi niteliginde bir yazi yazmis ve bana gondermisti. O zamandan bunu blogda paylasmaya karar vermistim; gunu bugun oldu. Paris'e yolum dustugunde mutlaka elimde bu yazinin bir kopyasiyla gidecegim. 
Ilgilenenlere guzel bir kaynak olsun; Paris'e selamlar! 
Beklesin, ben de gidecegim firsat bulunca! 

December 11, 2012

ESKİ - YENİ YIL LİSTELERİ

  2 comments    
categories: ,



Aralık ayının yavaş yavaş sonuna yaklaşırken, geride bıraktığımız yılı değerlendirme, önümüzdeki sene için istediğimiz değişiklikleri belirleme ve yeni hedefler koyma dönemine giriyoruz çoğumuz. Gerek profesyonel, gerekse kişisel anlamda kendimizi değerlendirmek, yeni hedefler belirlemek konusunda bize yol gösterici olduğu gibi, bu zaman zarfında nelere ulaştığımızı, başardığımızı ve mutluluklarımızı da hatırlamamızı sağlıyor; dolayısıyla şükredeceğimiz şeyleri de anımsatıyor. Listeleri sevmemin en buyuk sebeplerinden biridir nitekim. 

Yeni hedefler koymak, yapılacaklar ve istekler listesi hazırlamak kimilerine göre gereksiz olsa da, benim için her zaman bir keyif olmuş, ayni zamanda yeni bir sayfaya, daha motive ve organize olarak başlamamı sağlamıştır.

Çok uzatmadan, önce 2012’yi özetleyen, sonra da 2013 hedeflerimi toparladığım Top 10 listelerini paylaşıyorum:

2012'de neler yaptim?
1. Takımla kürek çektim, yarışa katıldım
2. MBA’e başladım, yeniden öğrenci oldum
3. İstanbul’u, İstanbul’lu gibi benimsedim
4. Hayatımın ilk maratonunu koştum; bundan sonra her sene katılma kararı verdim
5. Çokca film izledim
6. Çok okudum, çok araştırdım
7. Dalış yapmak için korkumu aşmama daha vakit olduğunu anladım
8. 30 günlük şeker (yememe) testini başarıyla tamamladım
9. Hatay’a gittim; sehre, yemeklere ve insanlarına aşık oldum
10. Kendi işim için plan yapmaya başladım

2013'de neler istiyorum?
1. Kişisel bütçe yönetimi konusunda kendimi geliştirmek ve tasarruf yapmayı alışkanlık haline getirmek (bu konuya daha sonra detayli deginecegim)
2. Gerçekten sevdiğim işi yapıyor olmak
3. Okul ortalamamı mümkün olduğunca yüksek tutmak
4. Daha çok fotoğraf çekmek, daha çok okumak, daha çok yazmak
5. İş – okul koşturmasına rağmen spora bir şekilde yeniden zaman ayırmak
6. En az 2 kez yurtdışına çıkmak (birisi Ocak ayında gerçekleşecek – şimdiden yari yariya basarili bir hedef!)
7. Yeni bir spor/aktivite öğrenmek (tırmanış listemin başında)
8. Türkiye'de henuz görmediğim bir şehri görmek
9. Bir sosyal sorumluluk projesine dahil olmak
10. Yeni bir eve taşınmak

Baska liste yapan?



October 18, 2012

THE FUN THEORY

  No comments    
categories: 

Bu haftanin basinda, MBA'deki pazarlama dersime konuk konusmaci olarak Sony Mobile'dan Zafer Sever geldi ve daha once hic duymadigim (belki farkinda oldugum ama ne oldugunu bilmedigim) bir konuyu anlatti: "GAMIFICATION". Yani "oyunlastirma".

Peki ne demek? Ozetle, hayatimizda rutin olarak var olan aktiviteleri/hareketleri, icine oyun ogeleri katarak eglenceli ve dolayisiyla daha ilgi cekici hale getirmek diyebiliriz. Gunumuzde en cok pazarlama araci olarak kullaniliyor olsa da, aslinda 'oyunlastirarak', sikici bir isi daha yapilir kilmak da mumkun olabilir. Yani eglence katarak, davranislarimizda olumlu bir degisim saglayabiliriz. Bu dusunceden yola cikarak dunyanin cesitli yerlerinde projeler yapilmis. Volkswagen'in girisimi olarak ortaya cikan The Fun Theory, bunlarin paylasildigi harika bir site. 

Niye daha fazla yayilmasin?


October 17, 2012

SİNEMADAYKEN TUVALETE GİDEBİLİRİZ!

  No comments    
categories: 


Bazen sinemadayken oyle bir tuvalete gitmemiz gerekir ki, arayi bekleyemeyiz hani. Iste tam o zamanlarda imdadimiza yetisen bir uygulama varmis: Runpee.
Hem, filmin hangi dakikalarininda tuvalete gidersek cok kritik birseyler kacirmayacagimizi, hem de kacirdigimiz zaman filmde ne oldugunu kisaca anlatan bir uygulama. 
Hemen yukluyorum!

September 26, 2012

TURUNCU

  No comments    
categories: 

Hep araları daha kısa tutayım diyorum kendi kendime, ama bir türlü beceremiyorum. 

Geçtiğimiz sene hayatımın oldukça rahat senelerinden birini geçirmiştim. Çok düzenli çalışma saatlerimden arta kalan vaktimi spor ve keyif için bol keseden dağıtabiliyordum. Fazla konfor ve keyif zaman içinde dürttü tabii beni; "daha çok şey yapabilirsin bu vaktinde" dedim kendime. Ve güzel yaz mevsiminin ardından, kendimi yoğun bir yüksek lisans programına kaydettirmiş buldum. 

Her zaman yapacağımı bildiğim birşeydi yüksek lisans. Sadece yer ve zaman konusunda fikirlerim çok değişikliğe uğradı. Hep yurtdışında yapacağımı düşünürdüm bir defa. Ve belki daha sonraki yıllarda. Ama öğrencilikten o kadar ayrı kalmaya gönlüm el vermedi. Madem başka şeylere vakit yaratabiliyorum dedim, o zaman yüksek lisansı niye erteliyorum!? İşi de bırakmak istemiyorum. E o zaman? Arayıp tarayıp akşam programı bulup, kayıt! Tabii yaşadığım şehir İstanbul olunca, lojistik büyük problem! Okula ayırdığım vakit kadar da trafikle boğuşmaya ayırıyorum. İşin bu kısmı esas zorlayıcı olan. 

Velhasıl, en sevdiğim mevsim olan sonbaharla birlikte, ben de okula başladım! Bir kez daha öğrenci olmak, "hocam" kelimesini kullanmak, sınıfa girmek, öğrenci kartına sahip olmak ve bilimum etkinliklerde öğrenci bileti almak...! Şimdilik çok güzel, çok heyecan verici! Zaman içinde yorgunluktan zombiye dönebilir, şikayet etmekten bir hal olabilirim; o ihtimal hep var. Ama gerçekten bilinçli ve isteyerek öğrenciliğe dönmek çok farklıymış, daha bir kıymetli geldi sanki. 

Aklınızda varsa çok da düşünmeyin; başlayın. Tavsiye olunur!

September 11, 2012

BİR TATLI HUZUR

  2 comments    
categories: 

Bayramlar seyranlar, tatil, okul kaydi vs. derken bir baktim Eylul ortasini bulmusuz neredeyse. Oysa tatil boyu blogda paylasacagim seyleri kafamda kurup duruyordum. Su an neredeyse hicbirini hatirlamamakla birlikte, hayatimda heyecanli ve yogun bir doneme adim atiyor ve bundan sonraki paylasimlarin nasil degisecegini dusunuyorum. Okul + is kombinasyonunun yogun temposundan geriye kalan vakitleri aynen onceden oldugu gibi dolu dolu, bol gezmeli ve kesifli gecirmeyi planliyorum!

Tatilden kisa notlar:
*Bodrum her seneki gibi mukemmel, donusu ise hic mi hic keyifli degildi.
*Turgutreis'teki meshur esnaf lokantasi Ana-Ogul'u deneme firsatim oldu: cesitler ve lezzetler sahaneydi. Favorim kiymali bamya ve limon aromali sekerpare oldu.
*Malesef bu gidisimde de meshur Kismet'e gitme firsatim olmadi, ama en azindan yerini kesfettim. Bir sonraki sefere artik kismetse.


*Bodrum Bale Festivali kapsaminda, Bodrum kalede `Bir Yaz Gecesi Ruyasi`na gittim - ne baleye benziyordu, ne bisey. Ses duzeni gayet vasat, sov ise ondan da kotuydu. Dansa, muzikallere ve baleye bu kadar ilgi duyan biri olarak sovun sonunu zor getirdim ve cok da uzuldum. Gercekten guzel bir sov izleyecegime inanarak gitmistim.

{Gokova Korfezi'ne yukaridan bakis}
{Akyaka aciklari}
*Cesitli tavsiyeler ve duyumlar uzerine, el degmemis sahane kumsallar bulma beklentisiyle Akyaka'ya dogru yola ciktik bir gun.  Aklimizda olan iki yer vardi: Cinar Plaji ve Akbuk Koyu. Bayramin ikinci gunu olmasinin da buyuk etkisi oldugu dusunuyorum, fakat hem Akyaka merkezi, hem de Cinar Plaji (malesef Cinar Plaji'na giden yol, arabamizin ucuruma yuvarlanma endisesiyle yuregimiz agzimizda tamamladigimiz bir yol oldu) macerasindan sonra, hayal kirikligi icinde Bodrum'u birakip onca yolu geldigimize epey uzulduk. Sonradan tanistigimiz kisilerden Akbuk'un cok daha guzel oldugunu ogrendik ama oraya gitmeye sabrimiz kalmamisti. Bir tekne kiralayip aciklarda sakin sakin yuzduk daha sonra, o ayri. Dogasi muthis; ormanlarin ortasinda kalan, agaclarin ve gokyuzunun renklerini kombine edip yansitan tupturkuaz sularda yuzmek nefisti. Fakat kalkip da Bodrum'dan Akyaka'ya gitmeye gerek var miymis derseniz; yokmus.
*Akyaka'ya gitmenin bir avantaji, Gokova Korfezi'nin muthis guzellegine sahit olmak oldu.


*Ikinci avantaji ise: "ormanci" turkusunde sozu gecen bir Belen Kahvesi vardir hani - o Belen Kahvesi'ne gitmek, ona cok yakin Pinarbasi Restorant adinda kocaman bahceli, 800 yillik devasal bir Cinar'i barindiran bir yeri kesfetmek oldu. Hayatimda yedigim enn guzel tereyagli yumurtayi ve bazlamayi orada yedim diyebilirim. Kahvaltiyla yetinmedik, paket yaptirik yanimiza da aldik, o derece. Kesinlikle afiyet oldu.

Tez zamanda yeniden gorusmek dilegiyle, iyi geceler!

August 16, 2012

GECİKMİŞ NOTLAR

  No comments    
categories: ,
Son zamanlarda sik sik 'bugun artik yaziyorum' dememe ragmen, bugune kadar ertelenen bir post oldu. Haliyle bu esnada pek cok yer gezildi, pek cok not birikti. Bugunluk iki restoranla ilgili goruslerimi paylasacak olursam:


Vanya
Grupanya'dan gorulup, 'hadi deneyelim' diye ani bir kararla Kurucesme Vanya'ya 'iftara' gittik arkadaslarla gectigimiz hafta. Kurucesme'deki Macrocenter'in karsisina denk geliyor ve biraz yukari dogru cikiyorsunuz, hemen solda. Bahcesi var, koskocaman iki guzel agaci var. Deniz manzarasi var diyemem (agaclarin arasindan biraz gorunuyor), ama bahcesi keyifli ve guzel - daha da guzel olabilir. Normalde kahvaltisiyla unluymus, internette kahvaltisini oven yorumlara rastlamistim. Aksam yemegi aslinda uzmanlik alanlari olmamasina ragmen, deneme istegimizi bastirmadi. Yemeklerde ovulecek veya yerilecek pek birsey yoktu bence. Sanki bir arkadasin evine yemege gitmis gibi hissettim, tam anlamiyla ev yemekleri sunuldu. Internette yazan cesitlerin hicbirisi sunulmayip, yerine tek bir secenek sundular (ana yemek ve tatli icin). Kotuydu diyemem aslinda ama restoranda yemek yemis gibi hissetmedim. Bunun yaninda, menunun fiyati (30 TL), gelen yemeklere paralel degildi, o kesin. Sonuc olarak bakinca, mekan guzel, fakat bizim gibi yapmayip kahvaltisina gitmenizi (yorumlarinizi da alayim lutfen) ve asil iyi olduklari seyleri denemenizi tavsiye ederim. Eger yolum duserse, kahvalti icin benim de aklimda olacak.



Maya
Karakoy'de oldugumuz rastgele bir aksamda, Can'la aksam yemegi icin nereye gitsek diye (Karakoy'u cok iyi bildigimizi soyleyemem) dusunedururken, rastgele bir sekilde ismini pek cok defa duydugum Maya Restoran'a gittik. Sokagi, restoranin girisi, sadeligi ve ic dekoru bana Montreal'deki et restoranlarini animsatti. Isik los, icerisi sade, gayet guzel. Malesef o gunku yemegime en sevdigim icki olan sarap eslik edemeyecekti, o yuzden yemegimiz kisa surdu, yalnizca birer ana yemek denedik. Yogurtla marine edilmis tavuk ve karamelize levregi denedik; ikisi de superdi, benim sevdigim gibi yagi az, lezzeti ve sebzesi boldu. Tika basa dolup tasacaginiz, bitiremeyip artiracaginiz cok kocaman tabaklar da degildi, tam idealdi. Ana yemeklerin fiyatlari 28-45 TL arasi degisiyordu diye animsiyorum. Aperatiflerini, tatlilarini ve saraplarini da menume dahil edebilecegim baska bir zaman mutlaka yeniden gitmek icin not aldim kendime, ilgilisine tavsiye olunur.


Malesef her iki yerde de guzel fotograflar cekme firsatim olmadi, kompak makinam calismadigi icin iphone'a talim oluyorum. Buyuk kameramla da gezmek biraz zor oluyor. Gerci gezen geziyor, farkindayim, cok da guzel oluyor.. Neyse biz simdilik boyle idare edelim.

Yilin ilk tatiline yalnizca 2 gun kaldi, saatleri sayiyorum!

August 5, 2012

BALLI YOĞURTLU MUFFİN

  No comments    
categories: ,

Asiri yogun tempolu bir haftanin ardindan, haftasonunu sakin gecirmek muthis geldi. Bazen hicbir programa kosusturmak gerekmeden, yalnizca bos ve uzuun saatler boyu evde olmak, yemek yapmak, film izlemek, birseyler okumak herseyden daha guzel. Sanki haftasonu iki gunden bile uzunmus gibi geliyor bu zamanlarda.
Firsattan istifade, yapmaktan buyuk keyif aldigim tatli-kek-kurabiye turevi birseye giriseyim dedim. Problem: 30 gun boyunca seker yememe kararimin devam ediyor olmasiydi. Balin yardimiyla seker eksikligini kapatabilecek bir tarif bulup, hemen denemeye koyuldum. Eger sekeri kesme niyetiniz varsa veya hafif bir muffin iyi gider diyorsaniz, iste tarifi:

Malzemeler:

*4 yemek kasigi tereyag
*5 yemek kasigi bal
*1 yumurta
*1 su brd. yogurt (ben light yogurt kullandim, tarifte "dogal yogurt' yaziyordu)
*1 su brd. tam bugday unu
*1 su brd. kepekli un
*1,5 tatli kasigi karbonat
*2 tatli kasigi hindistan cevizi (uzeri icin biraz daha)
*1 limon kabugu rendesi
*1 limonun suyu
*1 su brd. kiyilmis ceviz
*1 tutam tuz

Tereyagini bir kapta eritip, bali katin ve karistirin. Kenara alip sogumaya birakin.
Bir kasede yogurt, yumurta ve limon suyunu karistirin. Tereyag ve bal karisimini ekleyin.
Ayri bir kaba, elediginiz unu, tuzu, karbonati ve limon kabugu rendesini ekleyin.
Iki karisimi birlestirin, hindistan cevizi ve kiyilmis cevizleri de koyup karistirin.
12'li muffin kalibina kagit kaliplarinizi yerlestirin, kasik yardimiyla 2/3'une gelecek sekilde doldurun. Onceden 175 dereceye isitimis firinda 25 dakika kadar pisirin.



July 26, 2012

LİMONLU BAHÇE FİYASKOSU

  No comments    
categories: ,
Evet, başlıktan görüldüğü gibi, heyecan ve olumlu düşüncelerimle gittiğim Limonlu Bahçe, malesef tam bir fiyaskoydu.

İstanbul'un göbeğinde, güzel bahçesi ve keyifli ambiansıyla çokca övülen, bahsi geçen ve pek çok kişinin güzel yorumlarda bulunduğu bir yer(di) Limonlu Bahçe. Ta ki dün kendim gidip görene kadar. Bahçesi gerçekten güzel, kocaman. Onca beton ve kalabalığın arasından sıyrılıp öyle bir mekana girmek hoş. Malesef, hoş dekoru dışında bolca eksileri var.

Öncelikle nedir o astronomik fiyatlar Allah aşkına? Geçenlerde Suada'ya gittiğimde gördüğüm fiyatlarla hemen hemen aynı menüdeki herşey. Suada'da küçük 0,33 lt'lik suya biçilen fiyatın 10 TL olmasına hayret etmiş ve saçma bulmuşken, aynı şeyin Limonlu Bahçe'de olması kabul edilebilir değil. Suada en azından gerçekten farklı, ambians nefis, manzara güzel, vs. Senin ne özelliğin var, ey Taksim kafesi?

Neyse esas kızdığım nokta, fiyatları değil. O fiyatlara karşılık gelen korkunç yemekler. Menüdeki ismiyle "Çerkez Peynirli Salata", önüme konduğunda bir de baktım, isli, füme ve garip bir peynir olmuş. Söylemem gerekir ki, kesinlikle füme veya isli peynir/et yiyemiyorum. Oradan büyük bir eksi puanı aldılar. 5-10 parça kocaman ot, bir avuç malzeme ve iğrenç bir "dressing sos" şeklinde gelen salatam, kesinlikle fiyatına layık değildi. Öyle bir paha biçiyorsan, önüme doğru düzgün yenilesi bir yemek getir lütfen. Hadi canım. Etti ikinci eksi. Salatamın içinden çıkan kocaman sinek ölüsü ise koskocaman bir üç!

Çok çıngar çıkaran biri olmamamdan ötürü, tabağımı sadece "tırtıklanmış" halde geri verir ve hesabı isterken, hem peynirler, hem de sineği belirttim. Sineğe "hmm" yorumu, peynire ise "biz onu özel ızgaralarda isliyoruz, menüde de yazar" (aslında hiiç de yazmaz) şeklinde tamamen sallama bir yorum yaptıktan sonra, ne özür ne birşey. Döört!

Al canım sana sıfır bahşiş, bir daha da ne gelirim, ne öneririm.

July 19, 2012

KOŞU

  No comments    
categories: 

Hayatim boyunca cok cesitli sporla ugrastim ve hicbirinde cok da zorlanmadim. 

Fakat bir spor var ki, kondusyonum ne kadar iyi olursa olsun, yine de beni zorluyor, bir turlu cikip rahat rahat dalagim sismeden tamamlayamiyorum! KO-SU. 3 saat boyunca baska birsey yapabilirim, ama yarim saatlik kosu beni darman duman edebiliyor. Gerci eskiden hic kosamazdim bile. Simdi en azindan yuruyusle karistirmak kaydiyla kosabiliyorum. 

Gecen sene Avrasya Maratonu'na girmeyi cok isteyip tarihini kacirmistim - dolayisiyla yeterince hazir da degildim. Fakat bu sene maratonda kosmayi gercekten cok istiyorum. 114 gun kalmis, 11 Kasim'da olacakmis bu seneki maraton. O zamana kadar kendimi hazirlamak icin pratige devam! Siz de ayni problemi yasiyor musunuz? Daha iyi ve uzun kosabilmek icin tavsiyeleriniz var mi?

Maraton ile ilgili detayli bilgi ve basvuru icin: http://www.istanbulmarathon.org/tr

BU ARA

  No comments    
categories: 
Bu aralar hayat epey hareketli geçiyor. Etkinlikler, değişimler, kararlar, hayaller vesaire gibi birçok şey aklımı ve zamanımı meşgul ediyor.

Mesela, normalde haftaiçileri dışarıya çıkmayı tercih etmeyen biri olarak ben, İstanbul'un güzel yaz etkinliklerine dayanamamakta ve her hafta is sonrasi bir festivalde boy göstermekteyim. Geçtiğimiz hafta Küçükçiftlik Park'taki Latin Karnavalı'nda Bebe ve BVSC, bu hafta İKSV Jaz Festivali kapsamında Santraİstanbul'da Sharon Jones & The Dap Kings dinlemekteydim. Sharon Jones müthişti, cok enerjikti - sahneye çıkan bir gencin, seyirciler arasındaki kız arkadaşına evlenme teklif etmesi de geceye renk kattı doğrusu.


Bir kartvizit albümü veya kutusu sahibi olmamın vakti geldiğine kanaat getirdim.



Mesela, California'da 1 veya 2 sene yaşamak ve bu esnada yeniden öğrenci olmayı çok istediğime karar verdim.

Mesela, bütün ertelediğim işlerin listesini çıkarıp hepsini sırayla halletmem ve evimden, eski ve kullanmadığım herşeyin ayıklanıp çıkarılması gerektiğine ve hatta bunların hepsini bugünden yapmaya başlayacağıma karar verdim.


Yarının Ramazan'ın ilk günü olması ve benim oruca takatim olmadığını bilmemle, ben de en sevdiğim şey olan tatlı-şekerli herşeyden bir ay vazgeçmeye karar verdim. Hayatımda hiçbir zaman uzun soluklu olarak (diyetteyken bile) başaramadığım birşey olduğu için (yalnizca beyaz sekerden bahsetmiyorum bu arada, sekerin her turlu formu - meyva sekeri haric) gerçekten zorlayacak, ama denemek ve başarmak için heyecanlıyım! 
Sekerle 30 gun testi!


Bu arada, evlerde toz olusumunu engelleyen bir aparat, icat birsey var mi Allah askina? Varsa parasi neyse vericem. Bitsin bu cile. 

Tez zamanda yeniden fotografa baslamaya karar verdim bir de. Analog cekicem oncelikle, makinami ve filmlerimi ozledim. 

Başka değişim beklentileri de var elbette, ama zamanı geldikçe yazayım onları da. 

Sevgiler!

July 10, 2012

HAPPY LIST

  No comments    
categories: 

Mutluluğun tarifini sorar dururlar ya hani - ve o tarifi vermek imkansızdır çünkü çok kapsamlı ve değişkendir. Mutluluk bence çokça şeyden oluşur, içeriği değişir ve yenileri eklenir durur.

Bu haftaki salı listesini, "happy list" olarak değiştiriyorum.
Son zamanlardaki 10 mutluluk:

1. Olası seyahatlere çıkma hazırlığı ve planları
2. Aileyle geçirilen sakin ve mükemmel haftasonu
3. Dalından toplanan erik ve kayısılar ve sürekli kayısı yemekten gına gelmemesi
4. Buzdolabımda duran buz gibi lezzetli karpuz
5. Tarçın'ın varlığı
6. Yağmurlu havaya şikayet ederken gördüğüm en güzel gökkuşağı/kuşaklarının çıkması
7. Ertesi gün tüm kaslarımı ağrıtacağını bilerek saatlerce spor yapmak
9. Camlar ve ışıklar açıkken eve sinek girmemesi
10. Dedemin, "canım seninle konuşmak istiyor kızım" diyerek rastgele aramaları

Ya siz?


July 1, 2012

NANE VE ŞEFTALİLİ YAZ KOKTEYLİ

  No comments    
categories: 

Mimosa ve sangria disinda hic kokteyl yapmisligim, hatta hic blender bile kullanmisligim olmamasina ragmen, epeydir bir yaz kokteyli denemek istiyordum. Bugun, yazin en sevdigim meyvalarindan olan seftali, kayisi ve son zamanlarda fazlasiyla tukettigim naneleri birlestirip, ferah ve kalorisi oldukca dusuk bir kokteyl denedim. Hicbir tarife bakmadan, evdeki malzeme ve ekipmanlari kullanarak ortaya birseyler cikti; hic de fena olmadi!

Malzemeler: 

*1 orta boy setfali
* 2 kayisi
* 2/3 sap taze nane
* 1 limon
* 1 1/2 su bardagi soda
*50 cl pembe sarap
*buzlar icin daha fazla taze nane

Buzlar icin: Buz kaliplariniza nane yapraklarini koyup uzerine su ekleyip dondurun. (Buzlari daha sonra su, limonata, ayran veya ice tea ile de icebilirsiniz, guzel bir aroma birakiyor!)
Kokteyl icin: Setfali ve kayisilari ufak parcalara dogradiktan sonra, nane yapraklari ile birlikte blendera atin. Pure haline getirdikten sonra sarabi, sodayi ve limonun suyunu ekleyip biraz daha karistirin. 





Denemek icin listeme yazdigim diger yaz kokteylleri burada: http://www.marthastewart.com/274560/summer-cocktails/@center/276959/cocktail-hour#/254598

June 26, 2012

SALI LİSTESİ

  No comments    
categories: 
The Instaglasses camera lens would be embedded in the frame (Image: Markus Gerke)
                
1. A sınıfı değilse, buzdolaplarımızı çöpe atıyor(muş)uz!

2. Evlerdeki çöplere "ikili toplama sistemi" ile geri dönüşüm uygulaması geliyor.

3. Dünyanın ilk sıfır-karbon, sıfır-atık şehri, Masdar, Abu Dhabi - 2020'ye hazır olacakmış!

4. Instagramdan ilhamla üretilen kameralı gözlükler süper!

5. Instagram fotoğraflarımızı poster, kart, sticker veya magnet olarak bastırıp evimize teslim alabiliriz!

                    The Bed Fan incorporates two fans within its base

6. Yaz mevsiminde hem üzerini örtmek isteyen, hem de uyurken terlemek istemeyenler için yatak kliması varmış! (Kardeşime hediye olarak not ediyorum:))

7. Artık dilediğimiz gibi beyaz ekmek de yiyemeyeceğiz, 1 Temmuz'dan itibaren ekmekler değişiyor!

                    9-de-julio-avenue-11
8. Buenos Aires'de, 110 metre genişliğinde, 9 şeritlik dünyanın en büyük yolu varmış! (Otopark gibi görünüyor)

9. Hafızası dolmayan USB bellekler satışa sunulmuş!

                    

10. Japonya'da, enerji tüketimini azaltmak için yaratıcı olunması gerektiğine dikkat çekmek için, nane kokulu ve serin tutan sütyen üretilmiş!

June 21, 2012

GEZDİM GÖRDÜM: HATAY (2)

  No comments    
categories: ,

Turistik degerlendirmeyi yaptiktan sonra, sira geldi asil gozleri bayram ettirecek, Hatay'a acil bir tur yapmaya tesvik edecek yaziya.

Hatay deyince ilk akla kunefe geliyor, bu bir gercek. Fakat kunefenin disinda daha ne lezzetler var; gidip gormek, tatmak lazim!

Ilk sabah, otelimiz calisanlarinin tavsiyesiyle, Antakya merkezde, otele de cok yakin olan Leban Restoran'a gittik. Cok katli, her katinin farkli bir havasi olan, en ust kati ise acik havada ve bitisigindeki kilisenin avlusuna bakan guzel bir ortam. Kahvaltiya geldik deyince, 10 dakika icinde masamizi muthis bir serpme kahvaltiyla donattilar. Biberli kekikli zeytinler, yoresel peynirler, katikli ekmek, biberli ekmek, Hatay'a ozgu birsey olan tuzlu suzme yogurt, mis gibi tereyagi ve sicacik ekmekler. Anlasildigi uzere, Hatay gezimiz muthis bir kahvaltiyla ve bolca enerjiyle basladi.


{tuzda yogurt}

Kunefe konusunda gitmeden once yaptigim arastirmalarda, Antakya meydanda 'Kunefeciler Carsisi' oldugunu ogrenmistim. Bununla beraber, kunefenin iki farkli sekilde yapildigini da okumustum. En cok methini duydugum Cinaralti Kunefecisi, komur atesinde ve bakir tepside pisiriyor ve bunu ilk yapan kunefeci oldugunu soyluyor. Cinaralti disinda, Kral, Ferah gibi baska kunefecileri de duymustum. Ilk gun Cinaralti'nda, ikinci gunse Ferah'ta denedik. Cinaralti acik ara farkla kunefe savasini kazandi! Bolca fistikli, citir citir ve yaninda verdikleri dondurmayla muthisti. Ferah'in kunefesi ise, kadayiflar ince ince kiyilarak yapilmisti ve kizarmis helva kivamini andiriyordu. Dondurmasi da cok basarisizdi. Cinaralti: 1, Ferah: 0.

{Cinaralti'nin buyuk cinari}

{Cinaralti'nin super kunefesi}

{Ferah'in kunefesi}


Gitmeden once, yememiz gerektigini ogrendigimiz bir baska sey de soslu donerdi. Bol acili bir sos ve maydanozla yapiliyor ve yufkasi harika. Yaninda da koca bir tabak taze nane ve maydanoz ile servis ediliyor (Hatay'da, her turlu kebap/doner turu yemek, bolca yesillik ile servis ediliyor. Tecrubelerimiz dogrultusunda soyleyebilirim ki, kebap yesillikle yenmeli. Hem mideye oturmuyor, hem sindirimi kolaylastiriyor. Taze yesillik gibisi var mi zaten!?).


{Tavsiye uzerine biz Abdo'da yedik}
{Sicacik katikli ekmek} 
{Yesilligimiz onden}
{leziz mezeler}
{Harbiye'nin meshur tavugu - gercekten sahaneydi}
{Can'in tavuk + salata + yufka lokmasi}

Fotograflara bakinca benim bile yeniden icim gitti. Gidin, gorun, taniyin ve bolca tadin! Hatay'i cok seveceksiniz, simdiden afiyet olsun!